Bilen
bilir Van’ı ne kadar çok sevdiğimi. Farklı bir şehirde doğmuş olsaydım
muhtemelen orayı da Van’ı sevdiğim kadar severdim. Ama övülecek bu kadar (göl,
kedi, kahvaltı, sahil, güneş) yanı olmayacağı için memleket tartışmalarının
birkaçından yenik çıkardım sanırım. J
Konunun
memleket içerikli olması işsizliğin de verdiği özgürlükle Van’da geçirdiğim son
bir ayımı ve bu sürede edindiğim gözlemlerimi içeriyor. Yazının gidişatına göre
belki Van ile ilgili bir yazı dizisi de oluşturabilirim.
Gerçekten
farklı bir şehir Van. İstanbul’u özlemedim mesela oradayken. Ankara’yı zaten
özlemedim. (Ankara severler kızmasın lütfen. J Muhteşem
dostluklar dışında güzel anılar bırakmadı bende Ankara.) Sizlere burada taşını
duvarını övecek değilim. Yalnızca Van’ın bendeki yerini bir de bu şekilde
aktarmak amacındayım. Sözlü olarak çok anlattım çünkü. J
Uzun
zamandır (2 yılı geçmiştir) Van’da bulunmadığım için gözüme çok daha güzel göründü
bu kez. İranlı turistlerin de etkisi ile inanılmaz kalabalıklaşan şehir merkezi
bile açılan yeni mekânlarla (Kültür Sokak, İki Nisan caddesi, İskele tarafları,
yeni açılan Urartu Müzesi…) rahatlıkla vakit geçirebildiğim bir ambiyansa
bürünmüş. Sahil kenarındaki ilçelere ise hangi yorumu yapsam yetersiz
kalacaktır. Edremit’e bayıldım mesela. J Göl’e ait
videolarımın çoğunun menşei burası.
Van’ın
havasını solumak, herhangi bir sahilinde, Edremit kalesinde ya da kampüste
güneşin batışını izlemek, alelade bir mekânda kahvaltı yapmak, kendini evinde
hissettirecek sıcaklığa sahip mekânlarda çayını yudumlamak, büyük şehirlerde asla
tadına varamadığın tavuk dürümünü yemek ve anılar tabii… Van’ı gözümde özel
kılan değerlerden yalnızca birkaçı.
Van’da
olduğum bir ay boyunca sosyal medyadan paylaştığım Van’a ait video ve
fotoğraflar takipçilerimi bıktırmış olabilir ama inanın ki hepsi paylaşmaya
değerdi. Hissettirdikleri açısından İstanbul ve Van’ı bu anlamda net bir
şekilde kıyaslayabilirim mesela. İstanbul’da her an gidilebilecek bir sahil
kenarı ya da yalnız kalacak bir mekân bulmakta zorlanıyorken Van’da bu çok daha
mümkün hale geliyor. Evet birçok anlamda birbirinden çok çok farklı olan bu iki
şehri kıyaslamak mantıklı gelmeyebilir ama düşünsenize iki şehirde de sahil var
ama biri inanılmaz kalabalık ve o kalabalıklar içinde yapayalnızsınız.
Ama
Van öyle değil. Göl’ün bizlere sunduğu güzellikleri gidip gördüğünüzde bana hak
vereceğinizden eminim. Tabi Mayıs ayı ve sonrasında giderseniz haklılığımı
rahatlıkla ispatlamış olurum. J Birlikte gitme fırsatı bulduğum
arkadaşlarım oldu. Gezi sonrasında edindikleri olumlu izlenimleri sizlere de
dinletme fırsatım olsaydı keşke.
Üzülerek
belirteceğim tek nokta ise akrabalık samimiyetinin çok kalmamış olması. Çok
kalabalık bir aile olduğumuz için ister istemez yadırgadım bunu bu kez. Sanki
kimse kendi küçük dünyasından çıkmak istemiyormuş gibi. Büyük aile dediğin
herkesin herkesten haberdar olduğu, misafir yoğunluğunun hiç bitmediği, onlarca
kuzeninin neler yaptığından haberinin olduğu durumlardır bizim için. Yeni
neslin büyüme şeklini de çok beğenmedim. İstanbul’da büyüyen yeni nesil için biraz
da olsa ümit varım ancak Van’da büyüyen yeni nesil daha izole yaşıyor maalesef.
Bu konuda yapılması gereken çok şey var. Yıpranan ilişkilerin onarılması ve
önemli konulardaki farkındalıkların ortaya çıkması için çözümler var elbette
ancak şimdilik bende kalsın onlar. J
Anlatacak
çok daha derin noktalar var ama yazıyı burada sonlandırmada yarar görüyorum.
Keyifle okumaya başlayıp sıkılmadan sonuna gelin. J
Yorumlar
Yorum Gönder